ahmet bÜyÜkabacI

Klinik Psikolog Ahmet Büyükabacı'nın Kişisel Web Sayfası


Neden Böyle Oluyor? – II

Bölüm 2: Kinetik Enerji

Neden sürekli mutsuz olunduğuna dair gözlemlerimi anlattığım serimizin birinci bölümünde toplumsal konuları ele almıştım. Bir diğer deyişle dışsal olarak bizi etkileyen faktörlerden bahsettim; bu yazımda da çuvaldızı gereken şekilde kullanmak üzere masanın üzerine koymak istiyorum. Bu aralar gereğinden fazla duyduğum biz kalıptan bahsedeceğim, belki hepimiz en az bir kere kullanmışızdır.

P O T A N S İ Y E L

Temelinde “potansiyel” fizikte kütlenin veya elektrik alanındaki yükün enerjisini belirleyeci olarak kullanılır. Yani potansiyel enerji, bir nesnede veya maddede depolanan veya korunan enerjidir. Bu depolanan enerji, nesnenin veya maddenin konumuna, düzenine veya durumuna bağlıdır.

solarschools.net

Örnekteki gibi balonu ileriye itecek olan havanın balon içinde birikme durumuna potansiyel enerji diyoruz. Ancak insanoğlunun özelliğidir, kendisiyle ilgili olan olayları insan dışı kavramlarla açıklamaya teşnedir. O yüzden aşağıdaki gibi bir tablo çıkıyor ortaya.

Bu twitin (x’in?) sahibi Sena arkadaşımızı tanımam, çok iyi niyetle hissettiği hayal kırıklığını belirtmeye çalışmış olabilir. Benim anladığım kadarıyla büyük işler başarması gerekiyormuş ama o ya da bu sebeple başaramamış. Sonuç olarak, balon örneğinden gidersek, içinde biriken hava onu ileriye götürmemiş. O zaman nereye götürmüş? Yazının bu kısmından sonrasında fikrimin olmadığı Sena’nın hayatını kendisinin izni olmadan konu mankeni olarak kullanacağım, eğer olur da bu yazıyı okursa lütfen bana ulaşsın gereken düzenlemeyi yapayım.

Evet, nereye götürmüş? İyi bir yere götürmemiş olmalı çünkü potansiyeli “çöp etmekten” bahsediliyor. Potansiyeli “çöp etmek” iki anlama geliyor olabilir: birincisi, neyse o potansiyel başka ama “gereksiz” bir alana yönlendirilmiş. Gereksiz diyorum, sonuç gereksiz olmayabilir ama gerekli tatmini vermeyebilir (bkz. 100 altın ve 100 kırbaç hikayesi). Bunu daha pratik bir örnekle açıklayalım. Örneğin Sena’nın ilgisini hastalıklar, insan anatomisi, tedavi şekilleri çekiyor ve insanlara yardımcı olmak ona büyük bir zevk veriyor. Bu durumlar Sena’nın doktor olabileceğine dair bir fikir oluşturdu. Ancak günün sonunda Sena bir sosyal hizmetler uzmanı oldu. Bu sebepten Sena çıkıp benim doktor olmaya potansiyelim vardı ama sosyal hizmetler uzmanı oldum bu yüzden potansiyelim “çöp oldu” demiş olabilir. Sosyal hizmetleri önemsizleştirmiyorum, farkı belirtiyorum. İkinci olarak potansiyel hiç kullanılmamış olabilir. Örneğin ilk ve orta okulda hatta lisede de dersleri iyi olan alan Sena, hayatı boyunca hep tıp okuyacağını düşündü. Ancak sınavda o ya da bu sebeple yüksek bir not alamadı ve tıp kazanamadı. Başka bir bölüm okudu ve 3. sınıfta karşısına çıkan bir twite alıntı yaparak aslında tıp okuyabilecek potansiyeli varken başka bir bölüm okuduğuna isyan ederek, “potansiyelini çöp etmek” yazdı. Sena üzgün ve hayal kırıklığına uğramış. Neden? Çünkü çizdiği yol, üzerinde olduğu yoldan farklı. Dolayısıyla potansiyelini kullanamadığını düşünüyor.

Lakin asıl soru cevapsız kalıyor. Balonun içindeki hava nereye gitti? Çünkü potansiyel bir yön belirleme aracı değildir. Enerjinin birikimini temsil eder. O enerji hangi yol olursa olsun kinetik enerjiye dönüşecektir. Kinetik enerjinin çöp olması bu mantıkla mümkün değildir. Gerek potansiyel gerek kinetik enerji objenin hangi amaçla kullanılacağını belirlemez. O zaman karar mekanizması balon ve içindeki havada değil onun nereye gideceğine karar veren ellerdedir. Bir diğer deyişle çöp olan potansiyel değil kararların sonucudur. Soru soruyu açıyor elbette, bu önermeye karşı şu sorunun sorulması muhtemeldir: kararların çöp olduğuna nasıl karar verilir? Bu sorunun cevabını bulmak için karar alma süreçlerini incelememiz gerekir. Bir karar verirken öncelikli ihtiyaçlar belirlenir, belirlenen ihtiyaçlar imkanlar ile somutlaştırılır. Ortaya çıkan sonuç olası alternatiflerle karşılaştırılır. Karşılaştırma sonucunda bir seçim yapılır. Eğer her şey düzgün ilerlerse verilen kararların sonuçları istenileni karşılar. Değilse süreç içinde gereken yerlerde tekrar düzenleme yapılarak, süreç tekrarlanır. Eğer bu tekrar mümkün değilse verilen kararın sonuçları ile yaşamak gerekir. Hayali kahramanımız Sena’ya bakalım şimdi. Onun örneğinde Sena tıp okumak istiyordu ama (o yada bu sebeple) okuyamadı ve başka bir şey okudu. Yani Sena tıp okumanın hayatta başarılı onu başarı kılacak bir ihtiyaç olduğunu belirledi ve tıp okumayı seçti, sonrasında sınava girip uygun notu tıp puanlarıyla karşılaştırdı, aldığı puan buna yetmeyince seçimini düzenledi. Sena düzgün bir karar alma süreci geçirse de sonuçlarından memnun değil. Unutmamak gerekir ki tıp okumak için gereken enerji (yani potansiyel), bölüme ilgi duymak ve insanlarla ilgilenmekten zevk almak gibi gerekliliklerin yanında uzun sürelerce ders çalışabilecek dikkate sahip olmak, zorluklarla baş edebilmek, sürekliliği sağlayacak istikrar elde edebilmek, olumsuz şartlarda da kişinin psikolojik sağlamlığını koruyabilmek gibi faktörleri kapsamak zorunda. Hiçbir enerji yoktan var olmadığı gibi, var olan enerji yok olmaz. Dolayısıyla Sena’nın bütün bunları (en azından bir kısmını) yaptığı eylem ne olursa olsun göstermek zorunda. Bu senaryoda Sena’nın yaptığı işte başarılı olduğu düşünüyoruz ve buna rağmen neden potansiyelini çöp ettiğini merak ediyoruz. Demek ki hesaba katmadığımız bir faktör daha var. Öyle bir faktör ki, kişinin bakış açısını değiştirsin, olanı saklasın ve hatta olmayanın olduğunu düşündürtsün. İşte bu faktöre biz,

B E K L E N T İ

diyoruz. Beklenti, bir dış etmenin kişinin düşüncelerindeki boyutunu ayarlayan bir mercektir. Tıpkı cismin görüntüsünü büyüten (veya küçülten) iç veya dış bükey ayna gibi beklenti de düşüncelerimizin asıl boyutunu büyütür veya küçültür.

Bir diğer deyişle bir duruma karşı beklentilerimiz o olayın önemini arttırır. Hatta bazı durumlarda o kadar arttırır ki diğer seçenekler görüşten çıkar ve o seçenek tek seçenek haline gelir. Zaman geçtikçe bu önem ne kadar artar ve gerçeklikten o kadar uzaklaşırsa hissedilen hayal kırıklığı o kadar fazla olacaktır. İşin tuhaf tarafı beklentinin karşılanmaması aynı zamanda diğer başarıların değerini de azaltır. Yani beklenti potansiyelin görmezden gelinmesini sağlar. Sena hayatının bir bölümünde tıp kazanma konusundaki beklentisini bir hayli yükseltmiş olmalı ki şu an bir sosyal hizmetler uzmanı olarak sabah akşam demeden çalışıp aynı zamanda ailesi ve kendisiyle ilgilenebilecek güce sahip olduğunu unuttu. Daha doğrusu onları önemsemedi, çünkü Sena için Tıp kazanabileceği ve gerçekten başarılı olabileceği tek alandı. Eğer Sena’nın örneğini formül haline getirebilirsem, şöyle bir şey söylerdim.

Bu formülün üst kısmında yer alan bölümü potansiyel olarak değerlendirebiliriz. Eğer bu formülde sıfırdan büyükse (yani potansiyel beklentilerden daha büyükse) kişi hayatından ne olursa olsun memnun olacaktır. Eğer sıfırdan küçük olursa (yani beklentileri gerçeklikten o kadar uzaksa) kişi ne yaparsa yapsın mutsuz olacaktır. Mükemmeliyetçilik dediğimiz şey de bu formülün sürekli olarak sıfırın altında kalması durumudur. Yani beklentiler hiçbir zaman gerçeğe yakın olamaz. Bu yüzden hiçbir zaman ne yapılırsa yapılsın hayal kırıklığından farklı bir duygu hissedilemez.

Geçen bölümde konuştuğumuz sosyal etmenlerle bu bölümde bahsettiğimiz psikolojik etmenler kişinin bu hayatta memnun olup olmamasını belirler. Kişi sürekli olarak kendisini dışarıyla kıyaslayıp, başka kişilerin düşüncelerini sorgusuz sualsiz kabul eder ve aynı zamanda hayatla ilgili beklentilerinin yapabilecekleriyle bağlantısını düzgün kurmazsa bu kişinin aldığı nefesin keyif vermesi mümkün değildir. Bu Alplerde kayak yaparken de geçerlidir, Zincirlikuyu’nda metrobüs beklerken de. Yani neden böyle oluyor sorusunun cevabı, hali hazırda zaten zor olan hayatın düşüncelerle zorlaştırılmasında yatıyor. Sena’ya son bir kez selam verelim, eğer Sena sosyal hizmetler uzmanı olarak başarılı olamadıysa, bir doktor olmak için başarılı olma ihtimali bir hayli düşüktür. Ancak Sena’nın doktor olmamasının sebepleri, ekonomik gibi, hayat şartları gibi, o anlık dikkat eksiklikleri gibi elinde olmayan sebeplerse Sena girdiği her yerde başarılı olur. Belki fazla kazanamaz ama en azından elinden geleni yapmış olacaktır. Bu da belki Sena’ya yetecektir. Eğer yetmezse belki de şu soruyu sorabilir kendine:

YAPABİLECEĞİM NE VAR?



Yorum bırakın

Hakkımda

Klinik Psikolog Ahmet Büyükabacı. Bilkent Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun, Okan Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programını tamamlamış. Ankara’da özel bir klinikte psikoterapist olarak çalışır. Baba, eş, amatör felsefeci. Yazmayı, okumayı, gereğinden fazla düşünmeyi, gereğinden az konuşmayı, fazlaca dinlemeyi sever. Onu öldürmeyen şeylerin güçlendirdiğine inanır.

Haber bülteni