ahmet bÜyÜkabacI

Klinik Psikolog Ahmet Büyükabacı'nın Kişisel Web Sayfası


Sosyal Medyadan NEFRET Ediyorum…

…demek ben uçaktan nefret ediyorum, baruttan nefret ediyorum, fizikten, psikolojiden, ekonomiden nefret ediyorum demek gibi bir şey. Önce şuradan başlayalım, sosyal medya paradan sonra insanlığın başına gelmiş en büyük felakettir. Ve her felaket gibi aslında iyi bir niyetle başlamıştır. Para bulunurken amaç zengin olmak değildi, takas usulüyle yapılan alışverişlerde kullanılan pirinç vs., gibi dayanıksız ve yer kaplayan ürünler yerine dayanıklı ve hafif ürünler kullanmaktı. Bir oda dolusu pirinç biriktirmemek için başlayan sürecin, odalar dolusu kağıt biriktirmeye geçişi tarihin en ironik olaylarından biri değilse nedir? İşleri kolaylaştırmaya yarayan bu aracın, insanların hayatını kontrol eden bir araca ve hatta bazılarının amacına dönüşmesi sürecinde ne rol oynadıysa diğer her şey için de aynısı geçerli.

Barutu ele alalım. Çinliler barutu ölümsüzlük iksirini araştırırken farklı maddeleri bir araya getirip, onların kimyasal bir reaksiyon oluşturması sayesinde keşfetmişlerdir. Yani bir sorun var, ölmek; o soruna bir çözüm aranıyor, bir madde keşfediliyor, ki o maddeyle savaş alanında daha üstün gelinebiliyor (kötüye kullanmanın daha iyi bir yöntemi var mıdır?), düşmanlar bu sayede yenilip onların sahip oldukları (yani para) ele geçirilebiliyor. Barutun bulunması sayesinde biz şu an uzayın derinliklerine alet edevat gönderebiliyoruz ve aynı zamanda Hiroşima’da 100.000 kişiden fazla insan saniyeler içinde ölebiliyor. Barutun bulunmasından nükleer enerjiye kadar gelişen süreçte bazı buluşlar (tüfek gibi) kötü niyetli olsa da bunların içinde, meraklı ve sınırları zorlayan birkaç insanın “dur bakalım, daha neler olacak?” sorusunun cevabını bulmaya çalışırken önlerine çıkanlar olduğunu da biliyoruz. Eğer bu iyi niyetli buluşların motivasyonlarından en az birinin para olmadığını söylemek en kibar tarifiyle saflık olur. Ancak bazı kişilerin de temel motivasyonlarının para olmadığını kabul edecek kadar bilime vefalıyım. Bazı insanlar, diğerlerinin hayatını kolaylaştırmak için gece gündüz demeden çalıştılar. Burada hepsini tek tek saymak imkansız ama bu yazı vesilesiyle onlara şükranlarımı sunarım.

Demek ki, paranın kendisi hariç (çünkü o sadece kolaylık olsun diye icat edilmiş) geri kalan her şey üç aşağı beş yukarı para için yapılmış veya para kazandırmış. O zaman sorun ne? Sorun fayda ve çıkar dengesinin sürekli olarak çıkar tarafına ağırlık basması. Fayda ve çıkar derken kastettiğim, bir keşfin, icadın ortaya çıkma sürecinde var olan motivasyonların, devamında daha fazla para kazanma hırsına dönmesi. Amerika kıtasının keşfi, Çin ve Osmanlı tarafından köşeye sıkıştırılmış Avrupa’nın kendini koruma çabasının bir ürünüydü. Yeni ticaret yolları keşfetmekti amaç, yani para kazanmak. Bu süreç nasıl oldu da o kıtalarda yaşayan yüz binlerce yerlinin katline, birçok hayvan türünün yok olmasına ve doğanın tahribatına vardı? Fayda nasıl oldu da çıkarların altında ezildi? Bu soruları konuşabiliriz ancak başlangıçta motivasyon ne olursa olsun, ister ticaret yapmak olsun ister yardım etmek, çıkarlar her zaman faydanın önüne geçecektir. Tam anlamıyla ikna olamadınız mı? O zaman sonraki örneğim psikolojiden gelsin. Şaşırdınız mı? Mesleğime de mi laf ettireceğim?.. tabi ki! Genellikle şöyle şeyleri çok duyuyorum, pozitif bilimlerin yanında sosyal bilimlerin nasıl bir ağırlığı olabilir? Haklılık payı var, bir adaya düşsen ve yanına 3 hatta 10 kişi alacak olsan bunların bir tanesi bile sosyal bilimci olmaz. Pratiklik… sosyal bilimlerin eksik olan tarafı bu. Biz bir vidayı sökemeyiz, evet, ama o vidanın sökülmesini sağlayabiliriz, binlerce kişi tarafından, hem de üzerine para verirler. Psikoloji ne işe yarıyor gibi bir soru gelirse, onlara şirketlerin kazandıkları paranın %10’undan daha fazlasını psikolojiye harcadığını söyleyin. Pazarlama bütçelerine yani. Pazarlama, psikolojinin pratik bir şekilde kullanılabildiği yerlerden birisidir. Nasıl müşterinin bir ürünü almasını, daha çok almasını, ondan başka ürün almamasını ve almadığında kendini kötü hissetmesini sağlarsın? Bunlar insan davranışlarını inceleyen bilim dalının konuları. Diyeceksiniz ki bu mu kötüye kullanım, çıkarların faydadan yüksek olduğu yerler pazarlama bütçeleri mi? Cevap, hayır. Yani durum o kadar kötü. Psikolojinin en ama en kötü kullanımı pornografi ve kumar sektörüdür. Porno sektörü yıllık 97 milyar dolar, kumar sektörü ise 450 milyar dolar para yapan devasa sektörlerdir ve bunların ikisi de aynı mantıkla çalışır, insan zihnini suistimal etmek. Pornografi ve kumar sektörü psikolojinin nasıl kötü kullanılabileceğine dair en iyi örneklerdir.

“Peki Ahmet,” diye sorabilirsiniz o zaman, “bunun sosyal medyayla ilgisi nedir? Neden paradan sonra en tehlikeli ikinci icat?” ve ben de derim ki, sosyal medya sayesinde süreçler hızlandı. Hangi süreçler? Tamamı. Haber alma, verme, bilgi alıverişi, pazarlama, öğrenme… hepsi. Ama en önemlisi bahsettiğim fayda-çıkar dengesinin çıkar tarafının ağır basması sosyal medya sayesinde göz açıp kapayıncaya kadar hızlı oldu. Bu hız insanların sonuçları da görmezden gelmelerine de sebep oldu aslında. “Tüfek çıktı mertlik bozuldu” sözü bir noktada mertliğin bozulduğuna dair örnekleri incelemenin, akıl yürütmenin bir sonucu. Daha ne oluyor demeden 20 yılda yozlaşma, kutuplaşma ve ayrışma; sorgulamama ve en önemlisi had bilmeme arşa çıktı. Sosyal medya sayesinde bunlar olmadı, bunlar hali hazırda insanın kendi kendini sabote etmesinin sonuçlarıydı ama süreçler o kadar hızlı ilerledi ki bir problemi analiz edemeden yerine yenileri türedi. İşin kötüsü bunların hepsi kendilerince “ahlaklı” bir düzlemden meydana geldi. Facebook, Myspace gibi ortamlar internetin nasıl daha iyi kullanılabileceğine dair yapılan deneylerdi, Instagram kişilerin bakış açılarını (gerçek anlamıyla) başkalarıyla paylaşması, Twitter ise düşündüklerini aktarabilmesi için oluşturulmuş şahane buluşlardı. Arkalarında tutku, zeka, irade ve istikrar vardı. Taa ki bu durumdan para hemde çok para kazanılabileceğini fark ettikleri zaman kadar. Sonrasında coğrafi keşiflerde ne olduysa aynısı oldu. Şirketler (ülkeler), el koydukları duyguları (toprakları) sömürmeye başladılar. Twitter ve Facebook korku; Instagram, snapchat, tiktok ise kıskançlık ve kibir üzerinden para kazanmaya başladı. Şu an Facebook’un bağlı olduğu Meta’nın şirket değeri 1 trilyon dolardan fazla. Karşılaştırmak gerekirse Türkiye’nin gayri safii milli hasılası 860 milyar dolar. Şimdi terazinin bir tarafına çocuklarda dikkat eksikliğini, yoğun kaygıyı, vücut dismorfisini, yeme bozukluğunu, aşırı para harcamayı, depresyonu, intiharları, bozulan aile değerlerini, toplumsal kargaşaları ve genel olarak sağlığımızı koyun, diğer tarafına bu paraları koyun. Siz hangisinin daha ağır basacağına karar verirken, ben mutsuz olmak için hiçbir nedeni olmadığı halde sürekli mutsuz hisseden ve bunun için hiçbir şey yapamayacağını düşünen danışanıma dönüp soruyorum:

B: Ne zamandır böyle hissediyorsun?

D: Şu zamandan beri.

B: Mutsuzluğunu gidermek için hangi yolları denersin?

D: Düşünmemeye çalışırım.

B: Nasıl?

D: Genellikle içime sıkıntılı düşünceler geldiğinde telefona bakarım.

B: İşe yarıyor mu?

D: Biraz yarıyor ama sonra geçiyor. Anlık olarak rahatlıyorum.

Anlık olarak rahatlıyorum mu? Başka neler bizi anlık olarak rahatlatıyor acaba? Sanki madde kullanımında da aynı cümle kuruluyordu. Tevekkeli değil, sosyal medya bağımlılığı tabiri gün geçtikçe daha fazla görülüyor. Dünya nüfusunun %60’ı sosyal medya kullanıyor. Kaç tanesi bağımlılık seviyesinde bilmek zor.

Kısacası, sosyal medyadan nefret etmek kaşıktan nefret etmekle aynı anlama geliyor. Ben sosyal medyadan korkuyorum. Bir terapist, baba ve insan olarak da süreci izliyorum. Elimden geldiğince de insanlara bunu söylemek istiyorum. En azından bunu yapabilirim.

Sağlıcakla kalın.



Yorum bırakın

Hakkımda

Klinik Psikolog Ahmet Büyükabacı. Bilkent Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun, Okan Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programını tamamlamış. Ankara’da özel bir klinikte psikoterapist olarak çalışır. Baba, eş, amatör felsefeci. Yazmayı, okumayı, gereğinden fazla düşünmeyi, gereğinden az konuşmayı, fazlaca dinlemeyi sever. Onu öldürmeyen şeylerin güçlendirdiğine inanır.

Haber bülteni